20 Kasım 2011 Pazar

TEVEKKÜL

Tevekkül, kardeşlerimiz tarafından işlerin sonunun Allah’a bırakılması olarak tanımlanmıştır ki, bu tanım doğrudur. Bu ifade ile kastedilen, kişinin işlerinde “Allah izin verirse” (inşaallah) ya da “Allah dilerse” (maaşallah) bilinci ile hareket etmesidir, yoksa gerçekleşmesini amaçladığı şey için çaba göstermemesi değil. Her ne kadar bazı insanlar bunu “yapabildiğinin en iyisini yap ve gerisini Allah’a bırak” olarak özetlemişlerseler de, çabanın da bir ölçüsü vardır ve kişi bu ölçüyü aştığı takdirde öncelikle kendine olmak üzere etrafa zarar verir. Tevekkül sahibi, bu ölçüyü koruyan ya da korumak için gayret gösterendir.

Belirli bir amaç için gösterilen çaba/tedbir/dikkat/titizlik vs. olmadığında, amaçlananın gerçekleşmesini beklemek saçmalık olur, çünkü yaratılan kuldur ve dolayısıyla hizmette bulunması gerekir. Kulun Rabbi’ne olan hizmeti sonucunda, Rab kuluna ancak yardım eder, hizmet etmez. Kulun çabası aşırı olduğunda da aynı durum söz konusudur, çünkü kul bu çabasıyla ilahi iradenin dışına çıkmaya çalışır –ki bu da Rabb’i yok saymak demektir. Gösterilmesi gereken çaba Allah’ın sınırlarına (hududullah) göre belirlenir, yoksa kulun arzu ve isteklerine göre değil.

Tevekkülün kaynağı güç yetersizliği, yani küçüklüktür. Küçük olan büyük olandan yardım ister ve Allah en büyük olduğuna göre (Allahu ekber) tüm yüzler nihayetinde destek arayışıyla O’na döner. Bu, bir seçimden çok ihtiyaçtır. İnançlı olsun veya olmasın, herkes asılda tevekkül sahibidir, çünkü dünya hayatının ayrıntıları insanın gücünü aşar. Zati tevekküle örnek olarak, kişinin ertesi gün de güneşin doğacağını kabul etmesini verebiliriz. Şayet kişiyi bu kanıya götüren bilimsel bulgular ise, kişi ortaya konulan ölçüye tevekkül etmiş olur –ki bu ölçüyü koyana tevekkülden başka bir şey değildir. Bu tür varsayımlar, içeride gizli kalan, zati tevekküle örnektir ve dinen tevekkül sayılmazlar. Bir şeyin dinen tevekkül olarak sayılabilmesi için sığınılanın Hak olması gerekir. Zikredilen örnekte kişi ölçüyü koyanın Hak olduğunu tasdik etmiş olsaydı, güneşin ertesi gün de doğacağına olan inancı tevekküle girerdi. Bu kişi için tevekkül gerçekleşmemiş olsa da, söz konusu durum inançsız kişilerin dahi Rabb’e sığınma ihtiyacı içinde olduklarını gösterir ki, bu da şu demektir: Eğer bu kişiler inanç taşısaydılar, müminler gibi Alemlerin Rabbi’nden isteyeceklerdi. Öyleyse inanç, Hakk’a yönelişi, Hakk’a güveni ve Hakk’a sığınmayı zorunlu kılar.

Yaratılanlar Allah’ın kullarıdır ve muhtaçlık onlardan ayrılmaz. Bu konu hakkında cahil olan kişi, sonucun kendine ya da dış faktörlere bağlı olduğunu düşünür. Her ne kadar bir gaye doğrultusunda çabalamış olursa olsun, ortaya çıkan sonuçtan memnun olmadığında kendini ya da başkalarını suçlar. İstenilenin elde edilmesine engel olan nedenin peşine düşer ve sebebi bulduğunda ya da bulduğunu düşündüğünde, onu eleştirmekten kendini alamaz. Tevekkül eden, Allah’a muhtaç olduğunu dile getirmekle ağır bir yükün altından kalkar. Allah kimseye kaldırabileceğinden ağır bir yük yüklemez (2:286), ancak cahil insan taşıyabileceğinden fazlasını yüklendiğinden sonunda aldatıcı dünya hayatının teferruatı içinde boğularak helak olur -ki bu “Onlara biz zulmetmedik, fakat onlar kendilerine zulmettiler.” (11:101) ayetinde dile getirilmiştir.

7 Kasım 2011 Pazartesi

HACCA GİDEMEYEN MÜSLÜMAN NE YAPMALI?

Hacca gidemeyen müslüman, Arefe günü öğle ile ikindi arası, kendini Arafat`ta kabul ederek Allah rızası için 2 rek`at namaz kılar. Her rek`atte; 1 Fatiha-i şerife, 3 kul ya eyyühel-kafirun, 10 ihlas-ı şerif okur.
Namaza şu niyetle başlanır:``Ya Rabbi, bugün şu saatlerde Arafat`ta milyonlarca müslümanın `Lebbeyk` diye iltica ettiği zamanda, aciz kulun orada bulunamadı. Bu kulunun ruhunu onlarla beraber kılıp, benim ilticamı da onların ilticasına ilhak buyur. Orada afv-ı umumiye mazhar kıldığın kullarına beni de ilhak eyle!..`` Allahü Ekber.
Namazdan sonra:
*70 istiğfar-ı şerif,
*11 veya 70 adet,``La ilahe illahü vahdehu la şerike leh. Lehü`l-mülkü ve lehü`l-hamdü yuhyi ve yümit. Ve hüve hayyün la yemutü biyedihi`l-hayr. Ve hüve ala külli şey`in kadir`` tevhıdini okur.
*3 veya 11 yahut 70 kerre ``Allahü ekber, Allahü ekber, La ilahe illallahü vallahü ekber. Allahü ekber ve lillahi`l-hamd```diyerek tekbir getirir.
*100 defa aşağıdaki tesbihi okur:
``Sübhanellezi fi`s semai arşuhu,
Sübhanellezi fi`l-ardı sültanühu,
Sübhanellezi fi`l-ardı hukmühu,
Sübhanellezi fi`l-cenneti rahmetühu,
Sübhanellezi fi`l-kabri kazaühu,
Sübhanellezi fi`l-kıyameti adlühu,
Sübhanellezi fi`l-bahri sebılühu,
Sübhanellezi rafea`s-semae,
Sübhanellezi beseta`l-arda,
Sübhanellezi la melce`e ve la mence`e minhü illa ileyh.``
Arefe günü öğleden sonra HIZIR aleyhisselam ile İLYAS aleyhisselamın Arafat`ta buluştuklarında okudukları şu duayı da-mümkünse-100 defa okumalıdır:
``Bismillahi maşaallahü la yasrifü`s-sue illallah. Bismillahi maşaallahü la yesuku`l-hayra illallah. Bismillahi maşaallahü la havle ve la kuvvete illa billahi`l-aliyyi`l-azim``
Bundan sonra DUA edilir.